My rating: 5 of 5 stars
Martin Eden kitabı 2 ay boyunca sindire sindire okuduğum, her okuyuşumda beni kendi dünyasının sınırları içerisine hapsetmiş, kitabın kapağını her kapattığımda kısa bir süre bile olsa Martin Eden'ı düşünmemi sağlayan çok özel bir kitap. Martin Eden karakterini okumak, hayat içerisinde bambaşka bir tat bırakıyor sizde. Son derece özgün... Tabii onun yaşadıklarına benzer şeyler yaşamış insanlar için bu özgünlük bambaşka bir boyut oluyor. Toplum içerisinde birkaç sınıf atladıktan sonra hiçbir şeyin hayal ettiğimiz gibi olmadığını hatta aksine eskiyi özlememize yol açtığını anlatıyor bir yandan. Diğer yandan aşkın ne kadar doğru olabileceğini sorgulatıyor, yükselmek için yapılan fedakarlıkların en sonunda neye değebileceğini vurguluyor, hayatın hem umut dolu yüzünü hem de hissiyatsız tarafını tarifsiz şekilde aktarıyor.
Martin Eden karakteri, okunması ve öğrenilmesi gerekilen bir karakter çünkü hayatın zorluklarından yukarılara tırmanan insanların yaşadığı o derin hissiyatı kendi nezdinde harikulade bir şekilde sunuyor. Martin Eden'ı istediğiniz yerde referans alabilirsiniz, onun hayata bakışını kullanarak sizi anlamayan insanlara kendinizi ifade edebilirsiniz, onun aşka olan tutkusunu sizin aşık olduğunuz insana yansıtabilirsiniz, onun fedakarlıklarını kendi fedakarlıklarınıza bağdaştırabilir, onun hissizliğini onunla beraber paylaşabilirsiniz. Martin Eden çok boyutlu bir karakter ve inanılmaz zengin. Bu sayede her insan onun bir parçasından tutup koparabilir gibi geliyor bana.
Bu kitabı okurken bazı seçimleri çok dokundu bana. Bazen onunla beraber oldum, onu destekledim, onun daha mutlu olmasını istedim, onun başarılı olabileceğine inandım; bazense onun karşısında oldum, onun felsefesine karşı çıktım, onun inatçılığını eleştirdim ve beni üzmesinden nefret ettim. Bazı cümleler çok etkiledi beni:
Hayatı boyunca sevgi açlığı çekmişti. Sevgiye hasretti. Varoluşunun temel talebiydi sevgi. Ama hiç sevgi görmemiş ve zaman içinde katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu fark etmemişti bile. Şimdi de bilmiyordu. Sadece sevginin nasıl ifade edildiğini görmüş, yüreği hoplamış ve ne kadar güzeli yüce ve muhteşem bir şey olduğunu düşünmüştü.
Bazı cümleler yalnız olmadığımı hissettirdi:
Onlardanmışçasına sahte davranışlar içine giremezdi. Bu kisve başarılı olamayacağı gibi kendi doğasına aykırıydı. Sahte ve içtenliksiz davranışlara yer yoktu onda.
İnsanlarla tartışırken beni onlardan uzaklaştıran sebebi hatırlattı:
Şu güneşin altındaki hiçbir sebep sadece türdeşlerim çoğunluk olarak onu beğeniyor veya beğenmesi gerektiğine inanıyor diye o beğeniyi benim de taklit etmemi gerektirmez. Hoşlandığım ya da hoşlanmadığım şeylerde modayı takip edecek değilim.
Çaresizliğimi tattım, istediklerimin neden gerçekleşmediğini öğrendim, insanlara rağmen yapılan fedakarlıkların nasıl sonuç verdiğini hatırladım. O kadar çok şey öğrendim ki bu kitaptan ne anlatsam, ne aktarsam hepsi laf ebeliği olur çünkü Jack London size zaten anlatmış.
Kitabı okumadan önce bu kitabın benim için çok özel bir anlamı vardı. Kitap boyunca bu anlamın ne olduğunu bilmiyordum. Sadece bir sebep için okuduğumu biliyordum. Nitekim kitabın sonuna gelince bu sebebin ne olduğunu kavradım. O, Martin Eden'ın hissettiklerini bana aktarmaya çalışmıştı yıllardır... Ve bense bu kitabı şimdi okuyabildim. Nitekim onun aktarmaya çalıştığı bu sözleri aslında o zamanlar bilmiş olsam dahi Jack London'ın kaleminden bir kez daha görünce (öyle bir olgunlukla aktarmış ki!) daha da sersemledim. Ve üzüldüm. Çünkü hayata olan bakış açımdan öütürü hâlâ kabul etmiyorum bu sonu. Genel olarak ama herhangi bir kitap için konuşursak, bir kitap benim için ancak böylesi ölümsüz bir sonla bitebilirdi.
Evet, iki ay sürdü bu kitabı bitirmem ama iki ay boyunca acele etmeden tane tane tattığım bu kitabın keyfini tamamiyle yaşadım. Belki de bazı kitaplar zaman istiyordur, ne dersiniz?
View all my reviews